Mütalaa’nin anayasaya aykiriligi

16.11.2009 Dr. Bumin DOGRUSÖZ - 4430 görüntülenme YAZDIR

Mütalaa’nin anayasaya aykiriligi
16 Kasim 2009, A.Bumin DOGRUSÖZ

Vergi Usul Kanunu’nun 367. maddesi, inceleme elemanlarinin yaptiklari incelemelerde hürriyeti baglayici cezayi gerektiren bir fiilin islendigini tespit etmeleri halinde suç duyurusunda bulunulma usulünü düzenleyen bir maddedir. 
Inceleme elemanlarinin incelemelerinde bu nitelikte bir fiilin islendigini tespit etmeleri halinde suç duyurusu yolunda gerekli islemleri yapmalari zorunludur. 
367. madde bu konuda inceleme elemanlarinin sifatina göre bir ayirim yapmistir. Madde ile suç olusturan fiilin tespitinin maliye müfettisleri, hesap uzmanlari ile yardimcilari ve gelirler kontrolörleri ile stajyerleri tarafindan yapilmasi halinde bunlarin dogrudan cumhuriyet bassavciligi’na bildirimde bulunmasi kabul edilmistir. 
Buna karsilik madde, suçun vergi incelemesine yetkili olan diger memurlar tarafindan tespiti halinde cumhuriyet bassavciligina bildirimin, ilgili vergi dairesinin bagli bulundugu vergi dairesi baskanliginin veya defterdarligin mütalaasiyla yapilmasini kabul etmistir. Yani vergi dairesi müdürü veya vergi denetmenleri yahut yardimcilari, dogrudan suç duyurusunda bulunamamakta, durumu vergi dairesi baskanligina veya defterdarliga intikal ettirerek bir mütalaa ile suç duyurusunda bulunulmasini talep etme durumundadir. 
Burada “mütalaa” kosulu, yargi organlari tarafindan bir “yargilama kosulu” olarak kabul edilmekte, vergi denetmenlerince mütalaa olmaksizin yapilan suç duyurularinda savcilik dava açabilmek için durumu vergi dairesi baskanligina intikal ettirmekte ve “mütalaa” istemektedir. Ceza mahkemeleri de “mütalaa” olmaksizin dava açildigi hallerde, yargilamayi durdurarak anilan idari mercilerden “mütalaa” talep etmektedir. Kisaca uygulamada mütalaa, davanin açilabilmesi ve görülebilmesi için bir izin olarak görülmektedir. 
11 Agustos 2008 günlü Referans gazetesinde yayimlanan “Vergi Suçunun Bildiriminde Ayrimcilik” baslikli yazimizda bu düzenlemeyi elestirmis ve anayasaya aykiri oldugunu savunmustuk. 
Yazimizda ayrica, geçmiste maddenin Anayasa Mahkemesi’ne tasindigini, ancak “yüksek mahkeme”nin 367. madde düzenlemesinin Milli Güvenlik Konseyi döneminde kabul edilmis bir düzenleme olmasi dolayisiyla anayasanin geçici 15. maddesi uyarinca denetiminin yapilamayacagindan bahisle davayi reddettigini de vurgulayarak maddenin sonradan 5728 sayili kanunla yeniden düzenlenmis olmasi dolayisiyla anayasanin geçici 15. maddesi kapsamindan çiktigini, böylece “yüksek mahkeme”nin denetimine açik hale geldigini ve bu nedenle maddenin artik her an “yüksek mahkeme”nin huzuruna gönderilebilecegine isaret etmistik. 
Nitekim geçen günlerde Istanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi, hemen hemen yazimizdaki gerekçelerle 367. maddenin, “mütalaa kosulu bakimindan inceleme elemanlari arasinda ayrim yapilmasinin ve dolayisiyla mütalaa kosulunun anayasaya aykiri” oldugu kanaatine vararak Anayasa Mahkemesi’ne basvurdu. 
Maddedeki ayrimi anayasanin 2, 10, 11 ve 138 maddelerine aykiri gören gönderme kararinda yer alan gerekçelere göre;
“Yasa maddesinde bazi görevlerin raporlarini defterdarligin tasdikine yollamak, bazilarinin ise dogrudan dogruya cumhuriyet savcilarina suç duyurusuna müsaade etmek, ayni bilgi ve egitime sahip kisiler arasinda ayirim yapmak anlamina gelecegi gibi bazi yükümlülere matrah artirimi gibi uygulama yapip ya da yapmadan vergi suçu raporu düzenlememek, bazi yükümlülere de hukuki anlamda bir mütalaa ya da görüs niteliginde vergi kaçakçiligi suçu raporu düzenleyip cumhuriyet savciliklarina bildirmek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi’nin 10. maddesinde tanimini bulan hukuksal esitlik ilkesine de aykiridir.
Vergi Usul Yasasi’nin 359. maddesinde düzenlenen suçlar yönünden dava açilmasini bildirimde bulunmaya yetkili olan yasada sayili görevlerin bildirimlerine, ikinci grupta yer alan vergi inceleme yetkisi olan diger memurlarin tespit ettikleri kaçakçilik suçlarini defterdarligin ya da Gelir Idaresi Baskanligi’nin (Vergi Dairesi Baskanligi) kararina ya da inisiyatifine baglamak esitlige aykiri olacagi gibi, iktidarin etkisi ile idari makam olan defterdarlik ve diger görevlilerinin kimi yükümlüler için izin verip, kimi için ise vermeyecegi gerçegi karsisinda bu konuda siyasi etkilerin islev görme olasiligi da söz konusudur. Sorusturma izni alinmadan açilan kamu davalarinda kovusturmanin sürdürülmesi adi geçen makamlarin iznine baglidir. Yargi organinin görevinin basladigi yerde yürütme organina (idareye) yasada düzenlenen sekilde yetki verilmesi esitlik ilkesine aykiri oldugu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi’nin 138. maddesinde düzenlenen yargi bagimsizligina, yarginin hiçbir makamdan emir, talimat ve tavsiye almayacagi ve yargi erkine telkinde bulunulmayacagi temel ilkesine de aykiridir.”
Biz yazimizda bu anayasaya aykiriliga dikkati çekerek, “mevzuattaki anayasaya aykiri düzenlemeleri ayiklamak için illa Anayasa Mahkemesi kararina gerek yoktur” demistik. Onca “torba kanun” çikti, olmadi. Simdi artik söz “yüksek mahkeme”nin. 
Galiba yine hakli çikacagiz.

16.11.2009 | Referans Gazetesi