AKLI OLAN LIMITED SIRKETE ORTAK OLMAZ
Dr.
A. Bumin DOGRUSÖZ
Dünya
Gazetesi 27.6.2018
Limited Sirkete ait vergi
borcunun sirket tüzel kisiliginden tamamen veya kismen tahsil edilememesi
durumunda vergi borcunun
sirket kanuni temsilcisinden
tahsili yoluna gidilmeden, sirket ortaklarinin
takip edilip edilemeyecegi uzun bir süredir hem ögretide hem de içtihat bazinda
tartisilan bir konuydu. Nihayet konu Danistay Içtihatlari Birlestirme Kurulu
Karari ile netlige kavustu.
Bilindigi gibi 213 sayili Vergi Usul Kanunu'nun
10. maddesi kanuni temsilcilerin
ödevlerini ve 6183 sayili Amme Alacaklarinin Tahsil Usulü Hakkinda Kanun'un
mükerrer 35. maddesi kanuni temsilcilerin
sorumlulugunu, 6183 sayili Kanun'un 35. maddesi ise limited sirket ortaklarinin
sorumlulugunu düzenlemistir.
Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesi kanuni temsilcileri vergi
ödevlerinin yerine getirilmesinden kusura dayali olarak sorumlu tutmaktadir.
Buradaki kusur, vergilendirmeye
dair ödevlerin ihmal edilmesidir. Maddede, tüzel kisilerin mükellef olmalari
halinde bunlarin varligindan tamamen veya kismen alinamayan vergi ve
buna bagli alacaklarin, vergilendirmeye
iliskin ödevlerini yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin
varligindan alinmasi seklinde "özel nitelikli bir tahsil" usulü
benimsenmistir.
6183 sayili Amme Alacaklarinin
Tahsil Usulü Hakkinda Kanun'un mükerrer 35. maddesinde ise, kanuni temsilcilerin
sorumlulugu kusursuz sorumluluk esasina dayanmakta olup, kamu alacaginin borçlu
sirketten tahsil edilememesinde kanuni temsilcilerin
kusuru bulunmasa dahi sorumlu tutulmalarina neden olmaktadir. 6183 sayili Kanun'un
mükerrer 35. maddesinde öngörülen sorumluluk hükmü, ayni Kanun'un 1. ve 2.
maddelerinde belirtilen tüm alacaklari kapsar niteliktedir.
6183 sayili Kanun'un 35. maddesinde ise,
limited sirket ortaklarinin
amme alacaklari ile ilgili sorumluluklari düzenlenmis ve sirketten tamamen veya
kismen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyecegi anlasilan amme alacagindan
sermaye hisseleri oraninda sorumlu olduklari ve bu Kanun hükümleri geregince
takibata tabi tutulacaklari öngörülmüstür.
Ancak anilan Kanunlarda bu
düzenlemelerin hangi sira ile uygulanacagi konusu düzenlenmemistir. Bir baska
deyisle limitet sirketten tahsil edilemeyen kamu alacaginin tahsili için
alacakli idarenin önce kanuni temsilciye mi gitmesi gerektigi yoksa kanuni
temsilciye basvurmadan dogrudan sirket ortaklari hakkinda takip yapip yapamayacagi
konusu ilgili Kanunlarda açik degildir.
Konuyu tartisan Danistay Içtihatlari
Birlestirme Kurulu E.2013/1 K.2018/1 sayi ve 11.12.2018 tarihinde konuya
iliskin görüsünü “Limited sirket tüzel kisiliginden tahsil edilemeyen veya
edilemeyecegi anlasilan vergi
borcunun takip ve tahsiline iliskin olarak 213 sayili Vergi Usul Kanunu'nda ve
6183 sayili Amme Alacaklarinin Tahsil Usulü Hakkinda Kanun'da, kanuni temsilci ile ortak
arasinda bir öncelik siralamasi bulunmadigindan, limitet sirketin vergi
borcunun tahsilinde ortagin takibine baslanabilmesi için kanuni temsilcinin takibinin
gerekli olmadigi” yönünde olusturmustur. (20.6.2019 günlü Resmi
Gazete’de yayimlanmistir)
Içtihatlari Birlestirme Kurulunun 5
yilda olusturdugu ve 5,5 ayda gerekçesi yazilan ve Karardan daha tatmin edici
karsi oylari bulunan bu Karar, sanirim doktrinde de epey tartisma konusu
olacaktir. Kararin bütün gerekçesi; “Her biri birer usul yasasi olan Vergi
Usul Kanunu ile Amme Alacaklarinin Tahsil Usulü Hakkinda Kanun'da, vergi
borcunun tahsili için önce kanuni temsilciye mi
yoksa ortaga mi gidilecegi düzenlenmemis ise de, 6183 sayili Kanun'un 35.
maddesi ile ortaklarin
sorumlulugu hakkinda hüküm getirilmesi, kanuni temsilciye
gidilmeden de ortaga gidilebilmesini saglamak amacini tasidigi gibi kamu
alacagini korumaya ve hizli bir sekilde tahsilini saglamaya yönelik oldugu
sonucuna varilmistir. Nitekim söz konusu 35. maddede ortak için
öngörülen dogrudan dogruya sorumlulugun vergi
alacagi için oldugu kabul edilmistir. Bu açiklamalar karsisinda, limited
sirketin vergi
borçlarinin tahsilinde ortaga gidilmeden önce kanuni temsilciye
gidilmesi gerektiginin hukuken kabulü mümkün bulunmamistir” seklindedir.
Karara
göre, bir limitet sirkete ortak olan ve sirketin yönetimi, sevk ve idaresi ve
temsili konusunda sirketle hiçbir iliskisi olmayan, hatta belki sirketin
adresini bile bilmeyen bir ortak, sirketi sevk ve idare eden, temsil eden ve
vergisel yükümlülükleri yerine getirmeyen kanuni temsilciye nazaran vergi
dairesine karsi öncelikli muhatap olabilecektir. Sirf kamu alacagi hizla tahsil edilebilmesi
için öngörülen ve biraz da hazineci yaklasimi ifade eden bu sonuç bana pek adil
gelmedi. Karar is hayatinin gereklerine de aykiri olup, ticaret hukuku yönünden
limitet sirketleri öldürecek niteliktedir.
Nitekim Karara muhalif kalan
üyelerin azlik oyunda da belirttigi gibi; “Vergilendirme ile ilgili
ödevlerini yerine getirirken kusurlu davranan kanuni temsilcinin
sorumluluguna gidilmeden, dogrudan 6183 sayili Kanun'un 35. maddesi uyarinca
limited sirket ortaginin sorumluluguna gidilmesi durumunda ise, 213 sayili
Kanun'un 10. maddesinin hiç uygulanmamasi ihtimali söz konusu olacaktir. Zira
böyle bir durumda, limited sirketin malvarligindan tamamen veya kismen tahsil
edilemeyen veya tahsil edilemeyecegi anlasilan vergi
borcunun, kanuni temsilciden
önce limited sirket ortaklarindan
sermaye hisseleri oraninda takibi yapilarak amme alacaginin tahsili
gerçeklestirilecektir. Ancak belirtmek gerekir ki, vergilendirme
ile ilgili ödevlerini yerine getirmeyen ve limited sirketin vergi
borcunun tamamindan sorumlu bulunan kanuni temsilci
hakkinda herhangi bir takip yapilmaksizin, vergilendirme
ile ilgili bir ödevi olmayan ve vergi
borcunun dogmasinda herhangi bir kusuru bulunmayan limited sirket ortagi
hakkinda amme alacaginin takip edilmesinin adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle
bagdastigini söylemek mümkün degildir.” “Limited sirketlerde ayni anda hem
ortagin, hem de kanuni temsilcinin
takip edilmesi durumunda, ayni maddi olaya iki farkli kanunun uygulanmasi
nedeniyle hukuki belirlilik ilkesi ihlal edilmis olacaktir.”
Rahmetli Sükrü Kizilot hoca hayatta olsa idi,
her halde “kör tuttugunu yapar” diye bir makale yazardi her halde. Içtihatlari
Birlestirme Kurulu karari bu yönde olunca, her halde artik sorunu Kanun
degisikligi ile çözmek gerekecektir.
Ne diyeyim. Kurmayin, limited
sirket. Zaten pay devirleri de zaman sinirlamasi olmaksizin vergiye tabi olan
bir sirket türü. Pek çok yazimda da belirttigim gibi, payin (hisse senedi veya
ilmühaberin) iktisabindan itibaren iki yil geçtikten sonra devir kazancinin
vergi disi oldugu, pay devirlerinde notere bir ton harç ve damga vergisi
ödenmeyen, pay sahiplerinin kamu borçlarindan sorumlu olmadigi anonim sirket
dururken, niçin limitet sirketin tercih edildigini, zaten anlamak pek mümkün
degildir. Galiba sorunun kaynagi, muhasebecilerin, kolaylarina geldigi için ve
her yil genel kurul prosedürü ile ugrasmak istemedikleri için, müsterilerine
hep limited sirket kurmalarini önermelerinde yatiyor.
Bundan böyle her halde; akli olan, limited
sirket ortagi olmaz.