NAKİT HAVZULAMA (Cash Pooling)
Dr. A. Bumin Doğrusöz
Dünya Gazetesi / 16.7.2020
Şirketler niçin holding çatısı altında
toplanırlar? Soruyu bir başka şekilde de sorabiliriz. Normalde her hangi bir
üretimi olmayan, sadece iştirak ettikleri şirketleri sevk ve idareyi amaçlayan
Holdingler, niçin kurulur? Çünkü holdingleşmenin, Şirketleri belli hedeflere
göre yönetmenin dışında da çok çeşitli sebep ve yararları vardır. Her şeyden
önce holding veya grup oluşumu ve iştirak ilişkisi, ortak ve güçlü marka
yaratmayı hedefler, grupta sinerji yaratır. Muhasebe, hukuk, iç denetim, iş
güvenliği ve bazen pazarlama gibi pek çok hizmet holding tarafından üstlenilir
ve böylece maliyetler de düşer.
Günümüzde, dağınık ve küçük şirketler
yerine, holdingleşmenin, şirket yönetimlerinin profesyonelleşmesinin teşvik
edilmesinde büyük yarar vardır.
Öte yandan holding yapılanmalarında
şirketlerin kredibilitesi de, kefil veya teminat gösterme güçleri de artar.
Ancak holdingleşmenin asıl amaçlarından biri de, yapı içerisindeki atıl
fonların ihtiyaç duyan şirketlere yönlendirilmesi, grubun dış kaynağa ihtiyaç
duymaksızın yaşaması ve gelişmesini sağlamaktır. Bu amacın gerçekleşmesi,
özellikle dış (banka) kaynağının pahalı olduğu günümüzde önem taşımaktadır.
Buna karşılık Türk Vergi Mevzuatı, grup veya
holding yapılanmasını tanımamaktadır. Buna karşılık, geçen haftaki yazımdaki
örnekte de olduğu gibi, özelgelerde vergi almaya yönelik olarak “siz grup
şirketisiniz” gerekçesi kullanılmakla birlikte, Kanun nazarında holding ve
yapıdaki her şirket bağımsız olarak görülmektedir. Bugünkü mevzuat anlayışında adeta
parası olan grup şirketinin parasını negatif faizle bankada tutması, paraya
ihtiyacı olan şirketin ise pahalı faizle kredi kullanması talep edilmektedir.
Bu mevzuat anlayışı, ekonomik mantığa aykırıdır ve iş dünyasını zorlamaktadır.
Grup şirketleri kendi aralarında güçlüden zayıfa kaynak transferi yaptıkları
takdirde, transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye gibi pek çok müessese
açısından çoğunlukla matrah farkı sonuçlu incelemeler geçirmekte, ayrıca KDV gibi
yüklerle karşılaşmaktadır. Grup şirketleri bu rasyonel davranışları sonucunda
adeta pişman edilmektedir.
Bunun çözümü yok mudur? Elbette vardır? Pek
çok ülke bunun çaresini “nakit havzulama (cash pooling)” adı verilen bir
müessese ile bulmuştur. Bu müessese, grup şirketlerindeki nakit fazlasının,
gruptaki diğer şirketlerin nakit açığının karşılanması amacıyla
kullanılabilmesi için, grup şirketlerinin oluşturduğu ortak bir havuzda
toplanması ve ihtiyaç halinde grup şirketlerine kullandırılması amacına
dayanmaktadır. Bu yolla grup içerisinde kaynaklar daha etkin kullanılabilmekte,
grubun finansman maliyetleri de düşmektedir. Bu şekilde grubun fonları düşük
gelirle değerlendirme, nakit ihtiyaçlarını pahalı giderme sorunu da ortadan
kalkmaktadır.
Bu gün bu sistem, Almanya, Fransa, Belçika,
İtalya, Japonya, Amerika, Hollanda, İngiltere, Singapur, Meksika ve daha pek
çok ülkede uygulanmakta olup, bu ülkelerden bazıları uluslararası yapılanmalar
için uluslararası nakit havuzlamasına dahi izin vermektedir. Dünya uygulamasına
bakıldığında “gerçek nakit havuzlama” sistemini uygulayan ülkeler olduğu gibi,
her bir şirketin ayrı olan hesaplarının pozitif veya negatif bakiyeleri
bakımından izlemeye ve dengelemeye dayalı “sanal nakit havuzlaması” sistemini
uygulayan ülkeler de vardır. Burada 32 sayılı TPKK Kararında değişiklik
yapılarak döviz üzerinden nakit havuzları kurulmasına müsaade edilerek, dış
kredi borcu olan şirketlerin maliyetlerinin düşürülmesi dahi sağlanabilir.
Bu
havuzun yönetimi hâkim ortağa da bırakılabileceği gibi, pek çok ülkede olduğu
gibi bankalara da bırakılabilir. Havuza
nakit aktaracak grup şirketleri ile havuzdan nakit çekecek şirketlerin
alacakları veya ödeyecekleri faiz ise, TCMB tarafından ekonomik göstergelere
bağlı bir gösterge faizi ile belirlenebilir veya bir başka objektif ölçüt ortaya
konulabilir. Şirketler bu sistem yoluyla dış finansman ihtiyacını azaltırken,
havuz idarecisi bankaların geliri ise “sevk ve idare komisyonu”ndan
oluşmaktadır. Bunun oranının belirlenmesinde de her halde BDDK yetkili olur.
Bu yolla holding yapılanmaları, transfer
fiyatlandırması, örtülü sermaye gibi pek çok sorun yaratan düzenlemelerin
getirdiği sıkıntılardan kurtulacağı gibi, KDV şeklindeki ek bir maliyeti de
berteraf edeceklerdir. Çünkü bu sistemin uygulandığı ülkelerde, müessese KDV
dışına çıkartılmaktadır. Öte yandan bu sisteme dahil olma, yararlanma ve
yönetim amacıyla bankalarla yapılacak sözleşmelerin de damga vergisinden
istisna kılınması, sistemin başarısı için gerekli olmaktadır.
Şirketlerin dış kaynak ihtiyaçlarının yoğun
olduğu bu günlerde, holding yapılanmalarına böyle bir rahatlama sağlamanın
önemi bence büyüktür. Kaldı ki bu yol, sistemi uygulayan ülkelerle rekabette,
bizim holding yapılanmalarına da hiç olmazsa onlarla eşit olma şansı
yaratacaktır.
Bu konuda yapılacak düzenlemelerin başarısı
şansı ise Ticaret Kanunu, vergi kanunları ve Bankacılık Kanununda gerekli
değişikliklerin uyumlu olarak yapılmasına bağlıdır.
Benden önermesi.